Pandemi ile başlayan ekonomik belirsizlik ve enflasyon ortamı her vatandaşın malumudur. Bu durum uzun yargılama süreleri ile birleştiğinde, yargılamalar sonucunda alacaklının tam anlamıyla alacağına kavuşması mümkün olmamaktadır. Özellikle pandemi sürecinden önce başlayan yargılama süreçlerinin pandemi yahut sonrasında sonuçlandığı, birçok vatandaşın alacaklarının enflasyon karşısında eridiği görülmektedir. Bugün de aynı sorun devam etmektedir.
29.09.2025 Tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan anayasa mahkemesi kararı ile bu duruma değinilmiş ve emsal nitelikte bir karar verildi. Karar Türk Borçlar Kanunun 122. Maddesinde düzenlenen munzam (aşkın) zararın uygulanmasına ilişkindir. Anayasa mahkemesi tarafından verilen karar incelenmeden önce kısaca munzam zarar kavramından bahsetmekte fayda görüyoruz.
Munzam Zarar
Borçlunun borcunu ifa etmemesi (ödememesi) sonucunda alacaklının zararının temerrüt faizini aşıyorsa bu durumda munzam zarar söz konusu olur. Borçlu, kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe de bu zararı gidermekle yükümlüdür. Yani bir borçlunun temerrüde düşmesi halinde alacaklıya faiziyle birlikte ödeme yaptığında dahi alacaklının zararı giderilmiyorsa, giderilmeyen kısım munzam zarardır.
Anayasa Mahkemesi Kararı Neyi Değiştirdi ?
Munzam zararı olduğunu iddia eden taraf, bu iddiasını ispatlamakla mükelleftir. Anayasa mahkemesi tarafından verilen karar da tam olarak bu kısıma ilişkindir.
Yargıtay kararlarına göre salt ülkenin yada piyasanın içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan olan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayanarak ile sürülen munzam zarar talebi, TBK madde 122 anlamında zarara uğradığına ilişkin kanıt olarak sunulamaz. Yani aşkın zararın, genel ekonomik olumsuzluklar haricinde dava konusu somut olaya özgü vakıalarla ispatlanması gerekmektedir.
Kanun koyucu bu zararın giderilmesi için 3095 sayılı kanunda temerrüt faizine ilişkin bir düzenleme yapmıştır. Ancak enflasyonun çok yüksek olması sebebiyle temerrüt faizinin alacaklıyı koruma gibi bir işlevi kalmamıştır. Bu durumda alacaklıların zararlarını temin etme imkanları kalmamaktadır. Gelinen noktada alacağının tahsili için yargı yoluna başvuran kişinin zararı hiçbir şekilde tazmin edilememektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, uzun süredir tartışma konusu olan “enflasyon karşısında alacaklının korunması” sorununu doğrudan ele alması bakımından büyük önem taşıyor. Özellikle, temerrüt faizinin yüksek enflasyon ortamında alacaklıyı koruyucu işlevini kaybettiği tespiti, uygulamada sıklıkla dile getirilen ancak yargı kararlarında karşılığı bulunmayan bu problemi ele almıştır.
Mahkeme, sadece bireysel başvurucunun değil, benzer durumda olan tüm vatandaşların etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini belirtmiş ve yasama organına bu alanda düzenleme yapma yükümlülüğünü hatırlatmıştır.
Bu kararın uygulamadaki en önemli sonucu, bundan sonraki süreçte alacaklıların munzam zarar talebinde bulunurken yalnızca somut olgulara değil, enflasyon gibi genel ekonomik sebeplere de atıf yapabilmelerinin önünün açılması ihtimalidir.
Sonuç olarak anayasa mahkemesinin kararı içerik açısından doğru olsa da bu hususun yargılama süreçlerine nasıl sirayet edeceği merak konusudur. Bu durumda yasama organı tarafından genel bir düzenlemeye gidilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde kararın mevcut şartlarda uygulanmasının mümkün olmadığı kanaatindeyim.




